28 Ağustos 2011 Pazar

İstanbul, Bir Kent Bin Bir İsim


Her gün gün yüzüne çıkarılan arkeolojk buluntular ile daha da yaşlanan İstanbul, bu sayede gün be gün renklenmeye, enfes lezzetine her gün yeni bir tat eklemeye devam etmektedir.
Bu çok renkli şehir, içinde barındırdığı kültürleri renkleriyle büyülemeye devam ederken tarih sahnesinde, rolünü oynadığı her dönemde, başka bir adla anıldı. Ayrıca, Türklerin şehre girmesinden önce adları başkaydı, sonrasında başka... Tarih sahnesine, Byzas, Buzis, Byse, Bysante gibi adlarla çıktı. Roma dönemine kadar da en çok Byzantion olarak anıldı.



Romalılar Antoneia, Anthusa, Deutera Rome dediler. Sonra, uzun bir dönem boyunca Konstantinopolis olarak kaldı. Kuzeylilerin verdikleri adların bir kısmı kentin gücünü vurguluyordu: Tsarigrad (Slav kaynaklarında imparator kenti) ve Miklegard (Vikinglerde İmparator Mikhael’in kenti) gibi. Ruslar Tekfuriye ve Zavegorod, Macarlar Vizenduvar, Polonyalılar Kanatorya, Çekler Aylana, İsveçliler Herakliyan, Hollandalılar İstefanya, Franklar Agrandone, Portekizliler Kostiye, Araplar Konstantiniyye-i Kübra,  Kayser-i Zemin, Hintliler Taht-ı Rum, Moğollar Çakduryan demişlerdi bir zamanlar Osmanlı'nın "Asitane"sine. Öte yandan, İstanbul'a yakıştırılan sanlar da en az kendisi kadar görkemliydi: Asitane-i Saadet (Sultan Sarayı), Dâr-ül  Hilâfe (Halife'nin evi), Dârü's Saltanat (Saltanatın evi), Dergâh-ı Selâtin (Sultanlar kapısı), Dersaadet ( Saadet Kapısı)... Ve sonunda ona her gün fısıldanan ismi, İstanbul.




Bilinen tarihi 8000 yıldan daha eskilere uzanan bu yaşlı, ama muhteşem kent, zamanın akışı
içinde büyük uygarlıkların yıkılışlarını da gördü, yenilerinin nasıl kurulduklarını da...

İmparatorlukların bu herkesi kıskandıran görkemli başkentinin köşe bucağı, birbiriyle ilgisi olmayan kültürlerin mirasıyla süslendi. Ve sonuçta, tüm üslup ve kültürler iç içe geçerek, birbirini özümseyerek, İstanbul'un anıtsal tarihini oluşturmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder